AFSGD: Fest-i Kült nasıl ortaya çıktı? 

Mert: Fest-i Kült’ün ortaya çıkması doğrudan Sine Ergün tarafından bir AFS kampı veya toplantısı sonrasında, laf arasında oldu. Sine, o sıralar üniversitesinin tiyatro kulübündeydi. Bir tiyatro festivali ile AFS kampına benzer bir etkileşimin yakalanabileceğini ve farklı kültürlerin ilgilenenlere aktarılabileceğini söylemişti. Aradan 16 sene geçti, yanlış hatırlıyor da olabilirim, ama benim hatırladığım başlangıç, ilk fikir çıkış noktası buydu.

Kendisine nazikçe bu işin olmayacağını (biraz dalga geçer gibi) söyledik 🙂 İlk olarak, AFS yılında da olduğu üzere dil sıkıntısı olacaktı. Tiyatro oyunlarına altyazı koymak, şu an düşününce olabilecek bir şey, ama o zamanlarda olanaksız geliyordu.

Muhabbet ilerledikçe bunu filmle yapabileceğimiz, hatta Türkiye’de vizyonda hiçbir şekilde gösterilemeyecek filmlere çeviriyi, altyazıyı bizim yapabileceğimiz fikirleri ortaya atıldı. Aramızda İspanyolca, Katalanca, Fince, Flemenkçe, Norveççe, hatta Fareoca bilen vardı. Herkesin AFS ile gitmesini veya konuk etmesini sağlayamasak bile, filmler aracılığı ile farklı bir kültürün bir kesitini, buz dağının altından bir parçayı veya buz dağının üstünü birilerine ulaştırabiliriz diye düşündük. Kültürlerarası bir merak, farkındalık, hiç olmasa sempatiye sebep olabiliriz diye düşündük.

Ana fikir oluşmaya başlamış idi: bir film festivali. Ankara’da ikamet ediyorduk. Film festivali az olan, genç nüfusun üniversiteler nedeni ile çok olduğu, ama kesinlikle kültürel etkileşimin çok olmadığı, yani kültürel başkent olmayan bir ildeydik.

Stephan Müler tarafından Kasım 2005’te derlenen stop motion filmden

Fırat: Ben festivalin başlangıcına tanık olamadım, ancak sonraki yıllar düzenlenen toplantılarda fikir çok hoşuma gitti. Gerçekten tiyatro festivali fikri ile başlaması ve sonrasında sinema ve atölyelerle devam eden bir sürecin gerçekleşmesi çok güzel geldi bana. Bu işin bir parçası olmak istemiştim. 4 festivali de gerçekten büyük bir heyecanla yürüttük. Festivalin en güzel yanı Ankara Kızılay’da bulunan Büyülü Fener Sineması’nda düzenlenmesiydi, bu sayede aslında festivalin bilinirliği artmıştı. Bu bilinirlik üzerine sosyal medyada o zamanlar görece ucuz şekilde Facebook ve Google reklamları ile festivalin daha büyük bir kitleye ulaşması için çok çaba gösterdik. Bu festivalin geçmişi sayesinde birçok kurum bize çok sıcak ve yardımsever yaklaştı. Örneğin sinemalar.com bize kendisi ulaştı, festivale sponsorluk desteği vermek istediklerini belirttiler. Sonrasında yerel radyolarla birlikte festivale ilginin büyük olması çok mutlu etmişti beni.

Festivalin, AFS’nin yaygınlaştırmaya çalıştığı kültürlerarası iletişim ile çok bağlantılı olduğuna inanıyorum. Seçilen filmlere bu bakış açısından yaklaşıldığını düşünüyorum. Seçilen filmlere gidip, yerinde dili öğrenmiş kişilerin gönüllü olarak çeviri yapması, normalde birçok büyük festivalin radarına giremeyecek irili ufaklı birçok filmin gösterimine vesile oldu. Bu festivalin kültürlerarası anlayışın gelişmesine katkı sağladığına inanmak güzel geliyor 🙂

Fest-i Kült 2005 sırasında sinemadaki danışma masamız

Mert: Aslında bunu anlatmaya, belki de festival manifestosu ile başlamakla fayda var. Bir manifesto yazma ihtiyacı duyduk, çünkü birinden eserini istediğinizde, ona ne için kullanılacağını, düşüncenizin, gayenizin ne olduğunu anlatmanız gerekiyor. Manifestomuz şöyleydi:

Kültürler birbirini tanısaydı ve anlasaydı kimse kendisini ‘doğru’, ‘iyi’; kendisinden olmayanı da ‘kötü’, ‘yanlış’ olarak adlandırmazdı. Sadece birbirlerinden beslenen ‘farklılıklar’ olduğunu görür, bunun karşısında korkmaz, büyülenirdi. Biz diyoruz ki; farklıyı anlamaya çalışmak, bunun için ‘gönüllü’ olmak, yüzleştiğimiz sorunların karşısında anahtarımız olacaktır.

Derneğimiz bünyesinde çalışan AFSGD Ankara Şubesi, yine gönüllüğü temel alıp kültürlerarası etkileşim amacını güderek bunu sanatla birleştirdi. Çünkü bize göre sanat, kişiler ve topluluklar arasındaki etkileşimi sağlayan yegane öğelerden biridir.

Festivalimiz, ‘gönüllülük’ ve ‘amatörlük’ ilkelerini esas alan bir yapılanma olarak, kendine özgün bir konum edinme amacındadır. Hem organizasyon aşamasında hem de gösterimi gerçekleştirilecek filmleri seçim aşamasında birincil kıstasımız ‘amatörlük’tür. Bizim amatörlük kavramından anladığımız ise yaygın formal tanımının dışında, sözcüğün kökeninde olan “yürekten seven”, “çok seven”, “deli gibi seven”, “annesi gibi seven” tanımı idi. 

Farklılıklardan en belirgini, isimde de geçen “kültürlerarası” kavramı idi. Festival hiçbir zaman uluslararası olmadı, her zaman kültürlerarası idi. Aynı toplum içinde bile olsa kültürel farklılıkları göstermekti gayemiz.

Bir farklı etkinlik ise çalıştay aşamalarıydı. 2 çalıştay, 4 senede de yapıldı. İlki; Ankaralı katılımcılara teorik film nasıl çekilir eğitimi verilmesiydi. Teorik dediğime bakmayın, o zamanın şartlarında, film çekiminde kullanılan en güncel ekipman ile eğitimler verildi. İkinci çalıştay ise festivalde filmleri olan yönetmenlerin, “film nasıl çekilir” eğitimini almış katılımcılar ile birlikte Ankara sokaklarında film çekmesiydi. Bu kısma “Ankara Kültür Avı” adını da verdiğimiz hayal meyal aklımda. Tek bir kısıtlamamız vardı katılımcı ve yönetmenlerden istediğimiz: filmlerin “Ankara” içermesi. Film çekimleri için gereken bütün ekipmanlar, Fest-i Kült’ün olmayana yakın bütçesi ile karşılandı. Bazen hatır gönül ödünç aldığımız, bazen kiraladığımız, bazen ise yönetmenlere ait malzemeler ile gerçekleşti. Çekilen filmler, ertesi sene festivalin açılışında ücretsiz seanslarda gösterildi. Yani bir açıdan, şu an AFSGD’nin yapımcılığını üstlendiği 20’ye yakın kısa film ve 80’e yakın kursiyer var!

Bunlara istemeden yarattığımız AFS kampı ortamı diyebilirim. Bu kısmı anlatmak biraz zor, ama elimden geldiği, dilim döndüğünce anlatmaya çalışayım. Malum bahsettiğim çalıştaylar için Ankara dışından gelen yönetmen ve eğitmenlerin konaklamasından da sorumluyduk, ancak bütçe kısıtlamaları yüzünden ve daha çok etkileşim istediğimiz için, yurt içi ve yurt dışından gelen bütün yönetmenlere, aksini istememeleri durumunda gönüllülerin, yani “host ailelerin” yanında konaklayacaklarını bildirdik. Çoğunluğu bunu kabul etti ve belki de festival gönüllüleri olarak festivalin en keyifli vakitlerini geçirdi. “Host aile” desem de konuk edenlerin çoğu, Ankara’da öğrenci olan AFS gönüllüleriydi.

Alex Roch’un eğitmen olduğu “Film Nasıl Çekilir” atölyesinden bir kare, 2005

Fırat: Mert’in bahsettiği, festival manifestosunun çıkış noktası olan AFS felsefesinin, bu programa katılmış birçok gönüllü tarafından özümsenmiş olması çok önemli. Böyle bir değişim programı deneyimi yaşamış gönüllü bir ekip, birçok şeyi mümkün kıldı. Ortak bir deneyim paylaşmış gönüllü ekip, bu deneyimi yaşamamış diğer gönüllülerle birlikte, bu festivali ortaya çıkarırken çok şey öğrendik ve çok güzel paylaşımlarımız oldu.

Bengisu: O zamanlar “kültürlerarası” başka film festivali yoktu – bu kültürel dayanışma ve anlaşmaya yaptığımız vurgu bence çok önemliydi. Biz sadece film gösterimleri yapmadık; çalıştayı, söyleşisi, açılış ve kapanış kokteylleriyle gerçek bir festival yaptık. Calıştaylar çok önemliydi, çünkü film çekme arzusu olan, fakat bunu hiç yapmamış kişilere bir fırsat sağlıyorduk.

Bunun yani sıra, girişimci ruhumuz ve özverili gönüllü kadromuz olmasa festival gerçekleşemezdi. Bizim öyle inanılmaz bir bütçemiz yoktu, bütçemiz olmadığı için de bir sürü ufak tefek engelle karşılaştık tabi, ama sonunda hepsini girişimci ruhumuzla çözdük. Mesela bizim açılış kokteyline ayıracak bütçemiz yoktu. Biz de oturduk, kendi ellerimizle açılış kokteyline kanepe, tatlı hazırladık. Afişlerimizi, kitapçıklarımızın tasarımını ve içeriğini dernek gönüllülerimiz yaptı. Sponsorluk bulmak için kapı kapı dolaştık, film bulmak için bir sürü büyükelçiliklere gittik. Üşenme veya “bu iş zor” gibi hiçbir düşüncemiz yoktu. Biz sade, amatör, azimli ve eğlenceli bir festival kadrosuyduk.

Fest-i Kült 2008 için hazırlanan el ilanı

Mert: Diğer festivallere benzer yanlarımız da vardı tabii:

  • 4 senede bütün filmler orijinal dili ve aynı zamanda Türkçe ve İngilizce alt/üst yazı ile gösterildi.
  • Yönetmenler film gösterimleri öncesi / sonrası izleyenler ile buluştu, konuştu.
  • Festival kapsamında bir açılış, bir de kapanış partisi yapıldı, sosyalleşildi.
  • Çeşitli festivaller ile anlaşmalar yapıldı. Onların seçkileri ile Fest-i Kült seçkileri paylaşılarak, daha çok filme ve kültüre erişme şansımız oldu. Türkiye’de yapılmış ve bizimle filmini paylaşan yönetmenlerin filmleri, yurt dışında festivallerde de gösterildi.
  • Aslında pek istemesek de ödül verme işine biz de girdik ama konsept biraz farklıydı. İlk verdiğimiz ödüller, AFS ile Türkiye’de konuk edilen öğrencilerimizin jüriliğinde yapıldı.* Yani 14 -18 yaşları arasında sadece 2-3 aydır Türkiye’de ikamet eden öğrenciler, filmleri izleyip en beğendikleri filmlere ödüller verdi. Ödül dediğim, büyük şeyler çağrıştırmasın, A3 kağıda basılmış, beğeni dile getiren anı niteliğinde kağıtlardı.
  • Gene ödüle benzer başka girişimlerimiz, denemelerimiz oldu; bunlardan biri “18-” adıyla 18 yaş altı yönetmenlerin çektiği filmlerin yarışması ile ortaya çıkan ödülümüzdü. Diğeri ise “Farklı isek ne olmuş?” başlığı altında kültürel farklılıkları ve farkındalığı ön plana çıkaran filmlerin yarıştığı filmlerdi. Yanlış hatırlamıyorsam iki yarışma sonucunda sponsorlarımızın desteği ile dişe dokunur ödüller vermiştik. Jüri üyeleri içinde gene AFS öğrencileri vardı, bunun yanı sıra her sene bize verdiği destek ile 4 sene boyunca festivalin devamlığında rol oynamış sevgili Ali Kemaloğlu, Türk Kültür Vakfı ofisinden Tülin Öztaner ve Fotoğraf Sinema Ankara’dan Feridun Meriç vardı.

Fest-i Kült 2008 hazırlığı için gönüllüler toplantıda

Fırat: Konaklamadan mekan kirasına, ekipman kirasından çalıştay masraflarına, ödüllere ve açılış partilerine kadar birçok konuda maddi kaynak ihtiyacımız vardı.

Benim bu süreçte gördüğüm şey şu oldu: AFS programlarına katılmış ciddi bir kitle var. Üst düzey bürokratlardan, tanınmış kişilere o kadar geniş bir ağ ki bu inanmak çok zor geldi bazen. Dışişleri Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı gibi devlet kurumlarının, birçok özel sektör firmasının ve tabii TKV’nin kapılarını çok aşındırdık bu festivale kaynak bulmak için. Bu süreçte anladım ki, gerçekten yaptığınız işe inancınız varsa ve amacınızı net olarak açıklayabiliyorsanız, en nihayetinde insanlar destek olmak için çaba gösteriyorlar. Bağlantılarını sizinle paylaşıyorlar ve yeri geldiğinde maddi olarak imkanlarını açıyorlar sizlere. Bu nedenle Mert’in de söylediği gibi özellikle sosyal ve sanatsal projelerde insanın aklına ilk gelen imkansızlıklar oluyor, ama Fest-i Kült sürecinde hem TKV’den, hem özel sektörden (yarışma ödülü olarak bir firma bize kamera alarak sponsor olmuştu örneğin), hem de devlet kurumlarından (Kültür ve Turizm Bakanlığı derneklere yönelik bir hibeden yararlanmamız için onay vermişti) destek aldık. Birçok üniversite, festival zamanı dışında özel gösterimler için bize kapılarını açmıştı. Ücretsiz olarak reklamımızı yayınlayan birçok radyo ve internet sitesi olmuştu.

Özetle, batı ülkelerine göre ülkemizde sosyal ve sanatsal faaliyetler fazla rağbet görmese ve gönüllülük algısı yaygın olmasa da, insanlar bir şeylerin değişebileceğine, ortaya güzel bir etkinlik çıkabileceğine inandığı zaman destekliyorlar. Buna şahit olmak çok mutluluk vericiydi.

Roll Dergisi’nde yayınlanan Fest-i Kült tanıtımı, 2005

AFSGD: Festivalde hangi filmler, hangi konseptlerde filmler kabul edildi festivale, neler gösterildi?

Mert: Aslında pek kural tanımadık! Hatta ilk aşamada ben festivale herhangi bir katkı sağlayamayacağımı söylemiştim, çünkü o zamana kadar izlediğim festival filmlerinden pek hoşlanmamıştım 🙂 “Festival filmi” kavramı pek hoşlandığım bir tarz değil. Festivalde gösterilecek filmleri bizler, yani festival gönüllüleri seçiyordu. O yüzden aslında alışık olduğumuz film festivali konseptinde filmlerden oluşmadı gösterimlerimiz. Kısa metraj, uzun metraj, animasyon, stopmotion, belgesel, kurmaca birçok formatta ve tarzda film seçkimizde vardı.

Benim sevdiğim film türü komedi, polisiye ve animasyondu, hala da biraz öyle. Aradan geçen zamanı da düşününce, haliyle bütün filmleri hatırlamam mümkün değil ama tabii ki sevdiğim türden filmler aklımda veya AFS düşüncesini paylaşan, hoşgörüyü, kültürlerarası etkileşimi öne çıkaran filmler aklımda, birkaçını kamplarda bile gösterdiğimiz olmuştu. Bu söyleşi için eski defterleri biraz karıştırdım, tabii ki görsel olan filmlerden sözel olarak bahsetmek biraz zor. Nitelik olarak değerlendirmek tabii ki zor, kişisel beğeniler, yorumlamalar ile değişebilecek bir şey ama nicelik olarak şu kısa bilgileri verebilirim:

  • 2005 yılında 12 farklı ülkeden, 60’tan fazla film, 3 gün boyunca, 3’er seans olacak şekilde, 2 salonda gösterildi.
    2006 yılında ise 17 ülkeden, 80’den fazla film, 4 tam gün boyunca,  7 – 8 seans olacak şekilde tek salonda gösterildi.
    2007 yılında 8 ülkeden 50’den fazla film, 7 gün boyunca 3’er seans olarak tek salonda gösterildi.
    2008 yani son gerçekleşen sene 24 ülkeden 90’dan fazla film 7 gün boyunca 3’er seansa bölünmüş olarak gösterildi.

Aklıma ilk gelen uzun metraj filmler şöyle:

  • Yönetmenliğini Jeremy Gilley’in yaptığı “Peace One Day” filmi. Aslında belgesel diyebileceğimiz tarzda, bütün dünyada bir günlüğüne bile olsa (21 Eylül şu an Peace One Day günü) savaşların durdurulması için kurulan “Peace One Day” Derneği’nin girişimlerini ve yaşadıklarını bize gösteren bir film.
  • Yönetmen Ahmet Uluçay‘ın bütün kısa ve uzun metraj filmleri Fest-i Kült’te gösterildi. İlk festival “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak” ile sonlandı.
  • Kendisi de AFS’li olan Pelin Esmer’in “Oyun” filminin bizim için anlamı farklı idi. Köyde tiyatro oyunu sergilemeye karar veren kadınların yaşadıkları ve karşılaştıkları zorluklar filmin kısa konusu denebilir.
  • Yeşim Ustaoğlu’nun “Bulutları Beklerken” filmi Türkiye içinde yaşanan kültürel zorluklardan bir kısmına tercüman olmuş bir film.

Kısa filmlerden;

  • İzlandalı yönetmen Steph Green tarafından çekilen “New Boy” filmi. 2008 Kasım’ında gösterildikten sonra 2009 da kısa film dalında Oscar’a aday idi ancak kazanamadı. İlkokul çağında “yeni çocuğun” farklı bir okula başlamasını konu alıyor, aslında hepimizin AFS yılında okulda geçirdiğimiz ilk güne benzer bir süreç, sadece daha çocukça.
  • Özellikle animasyon sevdam olduğu için aklıma bir çok “canlandırma” (animasyon, stop motion) film geliyor. İlk olarak Coşku Turhan’ın “Biotürk” diyebilirim, bu kısa filmin fragmanı YouTube’da mevcut. Coşku ve festivalde animasyonu yayınlanan bir çok yönetmen şu an Pixar’da çalışmakta, özellikle filmlerin sonunda bu isimleri görmek için jeneriği sonuna kadar izliyorum.
  • Yerli animasyonlardan da yakın zamanda YouTube’da gezerken rastladığım Gökhan Okur aklıma ilk gelen. Festival kapsamında 3 veya 4 canlandırmasını seçkilerimize eklemiştik. Şu an Koff adıyla çok kaliteli güzel işler çıkarıyor, YouTube’dan izlemenizi tavsiye ederim.
  • Tanışmama Fest-i Kült’ün vesile olduğu Burak Aksak, Selçuk Aydemir ve Sadi Celil Cengiz’in kariyerlerinin başlangıç filmlerine seçkilerimizde yer verdik; “Meyhane’de Mey Kalmadı”, “Ayrılık“, “Güzelim” ve “Yüzük” aklıma ilk gelen komedi kısaları.
  • Ayrıca kültürlerarası etkileşim, hoşgörü, önyargıları yıkma konulu filmlerden de
    • “The Bias & Sensitivity Review: Protecting the World from Assumption” (ABD) Yönetmen: David Conlon,
    • Offside” (İsrail) Yönetmen: Erez Tadmor & Guy Nattiv,
    • Tribe and Onions” (Macaristan) Yönetmen: Szirmai Marton

Fırat: Litvanya yapımı Singing Revolution’ın benim için yeri gerçekten ayrıydı. İlk izlediğimde çok etkilenmiştim. Hiçbir şiddete başvurmadan, sadece şarkı söyleyerek yapılan protestolarla, gerginliğin yükselmesine gerek kalmadan da bir şeylerin değişebileceğini gösteren bir toplum örneği…

AFSGD: Hangi festivallerle iş birliği yapılmıştı?

Fest-i Kült 2008 afişi

Bengisu: Alter Native 16 – Romanya, A Night of Horror – Avustralya, Manhattan Shorts – ABD, Kan – Polonya, Filmmor – Türkiye, Detmold – Almanya ile işbirliği yapmıştık. Son sene yurt dışındaki film festivalleriyle anlaşma yaparsak kısa sürede daha çok film toplayabiliriz diye düşünmüştük. Bir pazar günü, sabahtan akşama kadar yaklaşık 300 aşkın festivale mail yolladık. Birçoğu cevap bile vermese de bazı çok güzel festivallerden cevap almıştık. Filmler geldikten sonra birkaç akşam 5-6 gönüllü ile izledik filmleri – içlerinde hiç gösterilemeyecek gibi olanlar varsa eledik, ama çoğunu gösterdik. Zaten film festivallerinden film toplamak, kendi çapında bir konsept yaratmıştı. Mesela gece yarısı korku seansı eklemiştik programa, Avusturalya’dan gelen korku filmlerini göstermek için.

AFSGD: Festival kadrosunda kimler vardı?

Mert: Festivalin gönüllü kadrosu her sene değişti, katılmak isteyen bir şeyler katmak isteyen herkese kapımız açıktı. Yani gönüllüler sadece AFSGD’den değildi.

Dışarıdan bakan kişilerin, AFS’lilerin dışarıya, yani AFS’li olmayanlara çok kapalı olduğu veya kendilerini çok özel gördükleri ile ilgili görüş, hatta önyargı da bu festival ile yıkıldı. Belki yarı yarıya olmasa de ciddi sayıda AFS’li olmayan gönüllümüz vardı.

Bu vesile ile aklıma gelen gönüllerin isimlerini burada belirtip onlara selam yollamak isterim: bu fantezinin başlamasına sebep olan ve yıllarca devam etmesini sağlayan Sine Ergün’ü ve son gerçekleşen senesinde koordinatörlüğü yapan, festivalin en serpilmiş, olgunlaşmış haline gelmesini sağlayan Bengisu Çorakçı ve Fırat İleri’yi ilk olarak anmak isterim. Ayıca katkıları, gönüllülükleri ile bu işin gerçekleşmesinde her birinin ayrı ayrı payı olan Anıl Cevrem, Caner Aktaş, Yaprak Kurtsal, Hande Küçükcoşkun, Saba Köse, Reyda Ergün, Nurdan Yüzbaşıoğlu, Esra Özban, Gizem Beştaş, Sinem Baykal, Efe Songun, Deniz Çelebi, Pınar Kavak, Belma Memişoğlu’na selam göndermek istiyorum. Umarım isimlerini unuttukların alınmazlar bana, ama çok uzun bir süreçten, 4 koca yıl ve birçok görev söz konusu idi.

Fest-i Kült 2005 gösterim programı

AFSGD: En keyifli, en anlamlı kısımlar neydi festival adına?

Mert: Benim açımdan en keyifli kısımları şöyle özetleyebilrim:

  • Festival sadece Ankara Büyülü Fener Sineması’nda bir hafta gösterilmedi, özel gösterimler ile festival ve makinist olarak ben ciddi anlamda gezdim;
    • Ankara’da Hacettepe Üniversitesi, ODTÜ ve Bilkent Üniversitesi’nde
    • İstanbul’da Koç Üniversitesi’nde ve İstanbul Modern’de,
    • Zonguldak’ta o zaman ki ismi ile Karaelmas Üniversitesi’nde
    • ABD Alaska’nın Homer şehrinde özel gösterimler yapıldı.
  • 35 mm’lik film gösterimlerinin son zamanlarında makina dairesinde olmak ve makinistlik yapmak benim için inanılmaz bir tecrübeydi.
  • Hiçbir işe yaramayacağımı düşündüğüm bir organizasyonda, vakti ve konusu geldiğinde faydalı olabilmek benim için çok değerliydi. Çalıştaylar biraz benim diretmem ve isteğim ile programa eklenmişti. Yapılması gereken o kadar iş varken aslında biraz lükstü bizim için, ama güzel ve etkileşimin artığı bir etkinlik olduğunu düşünüyorum.
  • Yıllar önce beraber sohbet ettiğimiz, evlerimizde konuk ettiğimiz,kağıt oynadığımız insanların; “İşler Güçler”, “Üsküdar’a Gider İken”, “Leyla ile Mecnun”, “Kardeş Payı” gibi büyük kitlelere ulaşan yapımlara imza atması. Bu tabii bize “Ben onların kısa pantolonlu halini bilirim” deme şansı veriyor. Unutulmamalı onlar da bizimkini biliyor, umarım hatırlamıyorlardır! 🙂

Oyuncu Sadi Celil Cengiz, gönüllülerimizden Nurdan Yüzbaşıoğlu ve Caner Aktaş ile gösterimler sonrası kağıt oynuyor, 2005

Bengisu: Festival dönemi biraz kamplar gibiydi. O takım ruhu ve dayanışma çok güzeldi. Onca hazırlığı yaptıktan sonra ilk film gösterilmeden önce içeride tanımadığın insanlar görmek çok güzel – festivalin senin çevrenden daha öteye gittiğini görmek en güzel an ve ödüldü benim için. Bir de tabi ki kapanış partisi: her şey bitip dilediğimizce eğlendiğimiz ve kültürlerarası bir festival çıkarmış olmanın gururu, mutlu bir yorgunlukla dans edip coştuğumuz çok güzel bir andı…

Milliyet Gazetesi’nde çıkan Fest-i Kült haberi, 2008

AFSGD: Zorlandığınız, keyifsiz veya hatırlamak istemeyeceğiniz kısımlar oldu mu?

Mert: Olmaz mı…

  • Çok konuşmalı filmler 🙂 Altyazı zamanlamalarını genelde ben yapıyordum ve anlamsız, çok konuşma olan filmlere içten içe öfke besliyordum.
  • Askeriye önünde çekim yapan çalıştay ekibinin polis ile muhatap olduğu kısımlar… Hatırlamasak daha iyi.
  • 5. festivalin çok denenmesi ama olamaması. 3 kere Fest-i Kült 5 için kollar sıvandı, maalesef ben de, Sine de, Fırat da, Bengisu da profesyonel hayata geçtiğimiz için sadece dışarıdan destek vermek durumundaydık ve festival gerçekleşemedi. Hatta bir seferinde, sinema salonu beni arayarak “bugün sizin festival yok mu?” diye sorduğunda yerin dibine girmiştim. Bütçemizin en fazla olduğu sene gönüllümüz olmadığı için festivali hayata geçiremedik.
  • Zaman yönetimi ve gönüllü organizasyonun da problem yaratması mümkündü ama hatırımda kalan ciddi bir zorlanma olmadı, tabii diğer gönüllüler aynı şeyi benim için söyler mi bilmiyorum, belki onlar zorlanmış olabilir, benim telefon ile taciz edip, onlara altyazıları sormamdan 🙂

Bengisu: Tabi ki oldu – o kadar yoğun bir iş yükü, o kadar çok detay ve de deneyimsizlik vardi ki – biz başlarken ne kadar büyük bir organizasyon olduğunu anlamamıştık aslında. Fest-i Kült’e başladığımızda ben 18-19 yaşındaydım. Proje nasıl yönetilir, planlama nasıl yapılır, gönüllüler nasıl motive edilir bilmeden gözümüz kapalı dalmıştık. Her şeyi yaparken öğrenmek o an için çok zor geliyor: uykusuz geceler, stresli günler… hem gönüllülerin festivale katkılarına devam etmelerini sağla, hem festival izleyicileriyle ilgilen, hem sponsorları mutlu etmeye çalış, hem büyükelçiliklerle profesyonel ilişki kur, bir de yanında açılış kokteyline kanepe hazırla, broşürleri sokaklara yapıştır, liselere ilan dağıt… umutsuzluğa kapılınmayacak gibi değildi – festival sonrasında birkaç ay oldukça sakin yaşamıştım ben – zaten başka bir şey yapmaya gücüm yoktu – ama şimdi bakınca, hayatımdaki en önemli deneyimlerimden biri. Çok şey öğreniyor insan ve en sonunda bir şekilde değiyor çektiğin acıya… Festival hazırlığı ve süresince her gün bir şey öğrendim. Bir sürü hatamız da oldu – en değerli yönetmenimiz Alex’in hard diskini bozduk, anlaşma yaptığımız film festivallerine festival sonrasında geri dönmedik, bazen kendi aramızda çok ateşli tartışmalar yasadık… Ama hepsinden öğrendik. En son kapanış partisine geldiğimizde hepsini unutmuştuk zaten 🙂

Fırat: Gece yarıları çalıştaylar bittikten sonra, ekipten ya da misafirlerden birilerinin kalacak yeri olmadığını fark ettiğimizde gönüllülerin evlerine koştururduk. Evlerin salonlarındaki bütün kanepelerde birinin kıvrıldığına, bazılarının da altyazı çevirirken o kanepelerde uyuyakaldığına şahit olurduk. Bir sabah Alman yönetmenimiz sevgili Alex, sabah erkenden yola çıkmış bir gönüllü arkadaşımızla. Askeri bir tesisin önünde kamerasını kalibre etmeye çalışırken, lensi askeri tesise doğrulttuğu için gözaltına alınıp, sorgulanmıştı. Hepimiz önce baya korkmuştuk, ama sonrasında da epey gülmüştük.

AFSGD: Umutsuzluğa kapıldığınız anlar oldu mu ve nasıl üstesinden geldiniz?

Mert: Umutsuzluk… Aslında özellikle başta pek umudum yoktu, yani ilk senenin hazırlıkları aşamasında… Sine‘ye sormak lazım nasıl umutsuzluğa kapılmadı o süreçte. Bütçe yok, daha önce yapılmış, örnek alabileceğimiz bi şey yok.

Benim sonraki umutsuzluğum 3. sene içindi, gönüllü kadrosunun büyük kısmı iş hayatına başlamıştı veya fiziki olarak artık Ankara da değildi, ben de dahil olmak üzere. Çalıştığım firma adına sponsor olup ve özel gösterilerde makinistlik yapabildim sadece, yani elimden gelenden fazlasını yapamadım, bir şekilde 3. sene de oldu.

Sanırım birilerinin sorumluluğu alıp, benimsemesi ile farklı umutsuzluk zamanlarından çıktık. Belki de 2. sene içinde insanlar çok umutsuzdu, ben ise fazlası ile işin içinde olduğumdan umutsuzluğa kapılmadım, ama despot bir karakter çizmiş olabilirim. 🙂

Fest-i Kült 2006 afişi

AFSGD: Benzer bir iş yapmak isteyen gönüllülere tavsiyeniz ne olur?

Mert: Benzer veya farklı bir proje yapmak isteyen herkese önerim şunlar olabilir:

  • Rahatsız olunan konunun belirlenmesi, yani neyi değiştirmek veya katkı sağlamak için yapılacak proje. Kabaca manifesto hazırlanması. Bizim için çok faydalı oldu diyebilirim.
  • Manifesto çerçevesinde kalınarak, gönüllülerden gelen fikirleri özellikle fikri öne süren tarafından hayata geçirilmesini sağlamak, desteklemek. İnsanlar hayal ettikleri konuya, etkinliğe daha canla başla sarılıyor.
  • Umutsuzluğa kapılmamak 🙂 Ama bilinçli ve gerçekçi hareket etmek.
  • Her fikrin, her kişinin değerli olduğunu veya olacağını unutmamak.
  • Aksiyon almak. Belki komik geliyor kulağa ama bence AFSGD ve birçok kurumda olan hastalık burada başlıyor. Fikir beyan etmeyi veya bir şeylerin olmayacağını söylemeye bayılıyoruz, ama aksiyon almıyoruz. Yanlış olduğu, beğenmediğimiz şeyi bildirmek önemli olabilir, ama asıl önemli olan yerine ne önerildiği ve bunu yapıp yapmayacağı.

AFSGD: Bu işi amatör ve gönüllü bir ekip yerine profesyonel bir ekip yapıyor olsa aynı başarı yakalanır mıydı?

Mert: Açıkçası bu soruda benim için çok önemli kavramlar birbiri ile çakışıyor. İlk olarak bence “Fest-i Kült” bir başarı değil, başarısızlık hikayesi. Biliyorum ağır bir söylem ama 4 sene boyunca aralıksız ve yan gösterimler ile her sene birkaç adım öteye gitmiş bir organizasyonun, yok olması, üç kere beşincisini yapmaya çalışıp yapamamak bir başarısızlık. Bir şeyleri harekete geçirmek zor olan, o yüzden başlangıç bir başarı olabilir, ama devam ettirememek, AFS’lilerce, Ankaralılarca bunu benimseyememek, benimsetememek ise bence başarısızlık.

Amatör veya profesyonel kısmı için ise diyebileceğim, hangi iş, proje olursa olsun benimseyerek, isteyerek yapmak önemli. Bunun için tek motivasyon para değil. Birçok konuda insanlar hobi veya spor olsun diye yaptığı konulara sonrasında profesyonel yaklaşıyor. Yani bundan hayatını kazanmaya çalışıyor ve daha kurallar çerçevesinde ele alıyor. Bu festivalin aykırı yanları onu özel kıldı. Nedir bunlar;

  • 2 sinema bileti ücretine denk gelen ücrete film nasıl çekilir çalıştayı yapmak,
  • Yönetmenler ile birlikte film çekmek,
  • Yönetmenleri gönüllülerin yanında konaklatmak “host” etmek,
  • Dünya üzerinde 100 (tamam abartı oldu 1000 olsun 🙂 ) kişinin bildiği bir dilde çeviri yapmak ve benzeri…

Bunlar profesyonel olabilecek şeyler değil. O yüzden başarısını bilemem ama Fest-i Kült konseptinin profesyonel olarak yapılması zor.

AFSGD: Yazdığınız altyazılardan aklında kalan bir replik var mı?

Mert: Altyazılardan aklımda kalan replik yok ama “yanlış anlama/anlaşılma” ile ilgili surat ifadeleri aklımdan çıkmıyor. Gösterimleri yaparken kitleden bağımsız olarak bazı sahnelerde etkilenmeyi hep hissediyordum. Hala tekrar izlerken aynı oranda beni etkileyen sahneler var. Örnek olarak:

Offside (İsrail)

İşkembe ve Soğanlar (Macaristan)

Namus Nedir (Türkiye)

– Bias and Sensitivity Review (ABD)

Altyazı kısmı biraz benim için ayrı bir yerdeydi, keyif aldığım ve farklı ve daha iyi olmasını sağladığım filmler oldu, ama genel olarak çok eğlenceli bir süreç değildi. Her filmi en az 5 kere ve ağır çekim izliyordum, açıkçası profesyonel olarak yapmadığıma seviniyorum.

*2. sene AFS ile konuk edilen öğrenciler tarafından ödüle layık görülen kısa filmler:

World Should Have Peace:  “2 Eylül” (Türkiye) Yönetmen: Emre Ergül
Best Turkish Culture: “Ayrılık” (Türkiye)  Yönetmen: Burak Aksak – Selçuk Aydemir
Best Foreign. Cultural: “Lunch Box”  (G. Kore) Yönetmen: Jiyeon Cho
Best Animation: “I Love Death” (Finland) Yönetmen: Hannes Häyhä
Best Film: “The Bias & Sensitivity Review: Protecting the World  from Assumption” (ABD) Yönetmen: David Conlon
Best Experimental: “Apple On a Tree” (Almanya) Yönetmen: Astrid Reiger – Zeljko Vidovic
Intercultural Understanding:”Talking About Amy” (Japonya / ABD)  Yönetmen: Yorico Murakami
Best Environmental Film: “Olta” (Türkiye) Yönetmen: A.S. Hakan Gök

Röportaj için gönüllülerimiz Bengisu Çorakçı, Fırat İleri ve Mert Anameriç ile bu röportajda emeği geçen gönüllülerimiz Betül Gümüş ve Eylül Canbaz’a içten teşekkürler ❤️